Polonya’nın güneydoğusunda yer alan Chełm kentinde, Orta Çağ’dan kalma bir “vampir mezarı” bulundu. Söz konusu keşif, Lublin Voyvodalığı Anıtlar Konservatörü tarafından 12 Eylül’de Facebook aracılığıyla kamuya duyruldu.
Tarihi bir katedral kompleksinin parçası olan Uniate Piskoposları Sarayı’ndaki restorasyon çalışmaları sırasında keşfedilen ilginç mezar, hem arkeologlar hem de antropologlar arasında ilgi odağı oldu. Gömülme biçimi itibarıyla dönemin “vampir karşıtı” uygulamalarını yansıtan bulgular üzerinde yürütülen analizler, mezarın 13. yüzyıla ait olduğunu gösteriyor.
“Vampir mezarı”nı ilginç kılan özelliklerden bir diğeri de tamamen çocuk iskeletlerinden oluşan kalıntılar içermesi. Arkeologların yaptığı incelemelere göre mezardaki çocuklardan birinin başı kesilerek mezara yüz üstü yerleştirilmiş. Bunun, çocuğun ölümden sonra yeniden canlanarak mezardan çıkmasını engellemeye yönelik bir uygulama olduğu düşünülüyor.
Dirilmeyi engellemeye yönelik bir diğer uygulama da cesedin üzerinin ağır taşlarla kapatılmış olması. Avrupa genelinde rastlanan bu tür uygulamalar, insanların o dönemde ölüm sonrası hayata dair ciddi endişeler taşıdıklarını ve “ölülerin dirilmesi” fikrinden büyük bir korku duyduklarını gösteriyor. Aslında bu tür defin uygulamalarının halk arasında yaygın olan vampir mitleriyle iç içe geçmiş olduğuna şüphe yok.
Kazı çalışmalarına liderlik eden Dr. Stanisław Gołub, iki çocuğun da mezara tabutsuz yerleştirildiğini ve klasik mezar eşyalarının bu defin sırasında kullanılmadığını belirtiyor. Bu durum, mezarın olağan dışı bir gömüt olduğunun önemli bir kanıtı; çocukların toplumun gözünden uzakta, daha çok ritüel veya cezalandırma amacıyla gömüldükleri izlenimi uyandırıyor. Özellikle katedralin yakınlarında bilinen bir mezarlığın olmaması, bu alanın “gizli” ya da resmi olmayan definler için kullanıldığını düşündürüyor.
Araştırmacılara göre bu buluntular sadece arkeolojik bir keşiften öte, insanlık tarihindeki ölüm korkusunun, doğaüstü inançların ve sosyal dışlanmanın bir yansıması olarak da değerlendirilebilir. Bulgular, özellikle vampir mitlerinin halk arasında ne denli güçlü olduğunu ve bu tür ritüellerin toplumsal bilinçaltında derin izler bıraktığını kanıtlaması açısından büyük önem taşıyor. Vampir korkusu bugün yalnızca gotik edebiyata ve fantastik filmlere malzeme olurken Orta Çağ toplumları için bu inanışlar çok daha ciddi unsurlardı.
Araştırmacılar ayrıca mezarın çevresinde, cesedi yerinde tutmak ve dirilip dirilmediğini anlamak amacıyla kazıkların yerleştirildiği çukurlar buldu.
Polonya’da gerçekleştirilen önceki kazılarda da benzer gömü alanlarına rastlanmış ve bu alanlarda vampir karşıtı uygulamalara dair çeşitli kanıtlar elde edilmişti.
Avrupa’da Vampir İnançları
Orta Çağ Avrupa’sındaki vampir inançları hem kültürel hem de sosyoekonomik ve psikolojik faktörlerin etkileşimiyle şekillenmiştir. Ölüm sonrası yaşama ve ruhların huzursuzlanıp intikam almaya gelebileceğine yönelik inançlar, vampir korkusunu besleyen en önemli unsurlardı. Salgın hastalıklar, savaşlar ve kıtlık gibi zorlu koşullar, insanların ölümden sonraki olası dirilişlere yönelik endişelerini artırmış, bu da vampir mitlerinin yayılmasına zemin hazırlamıştır.
Vampir mitlerinin yayılmasında kilise de önemli bir rol oynamıştır. Hristiyan teolojisi çerçevesinde bir cesedin doğru bir şekilde gömülmemesi durumunda ruhunun huzursuz kalması, toplumda, ölünün dirileceğine ve yaşananlara zarar vereceğine yönelik derin bir endişe yaratmıştı.
Vampir karşıtı uygulamalara yönelik kanıtlar genellikle mezarlardan elde edilmektedir. Örneğin, ölülerin başlarının kesilerek gömülmesi, cesedin üzerine ağır taşların yerleştirilmesi, cesetlerin kazıklarla çivilenmesi ya da ölünün boğazının üzerine bir orak yerleştirilerek gömülmesi, ölülerin mezardan çıkmasını engellemeye yönelik en yaygın uygulamalar olarak bilinmektedir.