İzlanda Üniversitesi Sosyoloji, Antropoloji ve Folklor Fakültesi’nde yardımcı öğretim görevlisi olan Dagrún Ósk Jónsdóttir, Sürekli Eğitim Programı kapsamında “Yamyamlık ve Kültür” başlıklı bir kurs verecek.1
Antropolojik, tarihsel ve kültürel bağlamlarda büyük bir tabu olarak kabul edilen yamyamlık, çoğu insan için hem ürkütücü hem de merak uyandıran bir kavram. Peki bir düşünün, bir kabileyi ya da topluluğu insan eti tüketmeye itecek psikolojik ya da sosyoekonomik nedenler neler olabilir?
Kursun tanıtım metni her şeyden önce bu programın bir yemek pişirme kursu olmadığını özellikle belirtiyor. Amaç, yamyamlığın folklor, edebiyat ve tarihsel anlatılar içerisindeki yerini keşfetmek.
Antropolojik literatürde “antropofaji” olarak da bilinen yamyamlık olgusu temelde iki kategoriye ayrılıyor: endokanibalizm ve ekzokanibalizm. Endokanibalizm, bir topluluğun ya da kabilenin kendi üyelerinin etini yemesi, ekzokanibalizm ise düşman ya da yabancı kabilelerin üyelerinin etinin yenmesi anlamına gelir.
Yamyamlık uygulamalarının ilk izleri, Paleolitik döneme dek uzanmaktadır. Neandertaller ve ilk Homo sapiens grupların bu pratiği uyguladığına dair birçok arkeolojik bulgu mevcuttur. Özellikle, Fransa’nın Moula-Guercy ve İspanya’nın El Sidrón mağaralarındaki buluntular, Neandertallerin hem beslenme hem de ritüel amaçlı yamyamlık yaptığına dair kalıntılar barındırıyor. Kemiklerin kasıtlı olarak kırıldığını ve iliklerin çıkarıldığını gösteren izler, ek olarak diş izleri ve yanık lekeleri gibi patolojik kanıtlar, Neandertallerin açlık zamanlarında ve ölüm ritüellerinde yamyamlık yapmış olabileceğini düşündürüyor.
Bilim insanları özellikle erken Holosen dönemde, insanlar arasında yamyamlığın farklı nedenlerle yaygınlaşmış olabileceğini düşünüyorlar. Bu dönemdeki arkeolojik kanıtlar, yamyamlığın bazen besin kıtlığı nedeniyle, bazen ise ritüelistik amaçlarla gerçekleştirildiğini göstermektedir. Bazı antropologlar, yamyamlığın toplumsal bağları güçlendirmek, düşmanları aşağılamak ve ölülerin ruhlarını onurlandırmak gibi sosyal işlevlere sahip olabileceğini de öne sürmektedir. Özellikle Aztek toplumunda kurban törenleri sonrasında yapılan yamyamlık, tanrılara saygı göstermek ve toplumsal düzeni korumak adına önemli bir ritüel olarak kabul edilmiştir.
İzlandalı Külkedisi: Mjaðveig Mánadóttir
Yamyamlık, modern çağda neredeyse tamamen ortadan kalkmış bir tabu olsa peri masallarında sıklıkla karşımıza çıkan bir tema.
Dagrún Ósk Jónsdóttir’in belirttiği gibi, Külkedisi’nin İzlanda versiyonu bu bağlamda önemli bir örnek. Bu versiyonda, ana karakter Mjaðveig Mánadóttir, kız kardeşlerinin nasıl katledildiğini ve tuz fıçılarına nasıl konulduğunu görür. Peri masalının ilerleyen bölümlerinde üvey anne, kendi kızlarını yedikten sonra iğrenç bir trol kadına dönüşerek hikâye daha da korkunç bir hale gelir.
“Bizi Korkutan Şey Aynı Zamanda Büyülüyor da”
Dagrún Ósk Jónsdóttir, pek çok korkutucu olgu gibi yamyamlığın da insan psikolojisi üzerindeki çelişkili etkilerine dikkat çekiyor. Bizi korkutan şeyin, aynı zamanda bizi büyülediğini belirtiyor. Bu nedenle popüler kültürdeki hikayelerde, korku filmlerinde ve podcastlerde sıklıkla bu temalara yer veriliyor.
Kurs İki Oturumdan Oluşacak
“Yamyamlık ve Kültür” başlıklı kurs, 29 Ekim ve 5 Kasım’da, 20.00 – 22.00 saatleri arasında iki akşam oturumundan oluşacak. Kursa katılmak isteyenler, Endurmenntun HÍ adresinden online kayıt yaptırabilecek.
- Guðmundsdóttir, Auður Ösp (2024-07-14). “Fræðir áhugasama um mannát – Vísir“. visir.is (in Icelandic). Retrieved 2024-08-21.[↩]