Vampir İmgesinin Sinemaya Girişi, İlk Vampir Filmleri ve Nosferatu Eleştirisi

Nosferatu (1922) filminden Kont Orlok

Vampir imgesi, sinema tarihinde uzun bir geçmişe sahiptir. İnsanların kanını emerek yaşayan bu varlıkların hikayeleri, 19. yüzyılın sonlarına doğru edebiyatta ve popüler kültürde yoğun bir ilgi görmeye başlamıştır. Vampir filmlerinin doğuşu ise 20. yüzyılın başlarına tarihlenmektedir. İlk vampir filmleri, vampirleri genellikle çirkin, vahşi ve hastalıklı bir görünümle ilişkilendirmiştir. Bu anlamda en öne çıkan örnek kuşkusuz Nosferatu‘dur.

Sanat ve Edebiyat Tarihinde Vampir Kavramının Oluşumu

Tarihsel süreç içerisinde farklı kültürlerin ve coğrafyaların mitolojik doktrinlerinde kendine özgü yorumlarla yer bulan vampir kavramı hem kültürel antropoloji hem de sanat araştırmalarında ele alınan bir konudur.

Vampirler genellikle ölümden sonra dirilen, kan emerek yaşayan, gündüzleri uyuyan ve gece avlanan doğaüstü varlıklardır. Güneş ışığından, sarımsaktan, gümüşten ve kutsal sembollerden nefret ederler. Genellikle insan biçiminde olsalar da yarasa, kurt, fare gibi hayvanlara dönüşebilir ve insanların düşüncelerini etkileyebilirler. Bu da onların hipnotik ve büyüsel güçlere sahip olduklarını gösterir.

Vampir kavramının kökeni kesin olarak belirlenemese de Mısır, Yunan, Roma, Hint, Çin, Japon ve Türk gibi antik uygarlıklarda vampir benzeri varlıklarla ilgili izlere rastlanmıştır. Örneğin Mısır mitolojisindeki Sekhmet, Mezopotamya mitolojisindeki Lamashtu, Yunan mitolojisindeki Empusa, Roma mitolojisindeki Strix, Hint folklorundaki Vetala, Çin efsanelerindeki Jiangshi, Japon folklorundaki Kasha ve Türk mitolojisindeki Ubır gibi birçok varlık, vampir kavramıyla ilişkilendirilebilecek örneklerdir.

Vampir kavramının Avrupa genelinde yaygınlaşması, Orta Çağ’dan itibaren hız kazanmıştır. Tüm kıtayı kasıp kavuran veba salgınları, bitmek bilmeyen çatışmalar ve savaşlar, açlık, yoksulluk, cehalet ve çeşitli mistik unsurlar, insanların zihinlerindeki vampir kavramını şekillendirmiştir. Örneğin çeşitli nedenlerle ölen kişilerin mezarları açıldığında bazı cesetlerin saçlarının, tırnaklarının ve sakallarının uzadığı, yüzlerinin kızardığı, ağızlarının kanlı olduğu, gözlerinin açık olduğu, vücutlarının esnek olduğu görülmüştür. Bu durum, bazı cesetlerin geceleri dirilerek yaşayanların kanını emdiği ve hastalık yaydığı gibi düşüncelerin halk arasında yayılmasına neden olmuştur. Bu da vampir efsanelerinin doğmasına ve yayılmasına katkıda bulunmuştur.

Vampir kavramı edebiyata 18. yüzyılda giriş yapmış ve 19. Yüzyılda Gotik edebiyat akımıyla popülerlik kazanmıştır. John Polidori’nin 1819’da yazdığı “The Vampyre”, Joseph Sheridan Le Fanu’nun 1872’de yazdığı “Carmilla” ve Bram Stoker’ın 1897’de yazdığı “Dracula” en önemli örneklerdir.

Bram Stoker’ın Klasikleşmiş Korku Romanı Dracula

Bugüne dek vampirlerle ilgili yüzlerce roman yazılmış olsa da Dracula, “vampir” denince akla ilk gelen isim olmaya devam etmektedir.

İrlandalı yazar Bram Stoker’ın yarattığı Dracula, Transilvanya’da yaşayan, soylu, zengin, hatta karizmatik ancak aynı zamanda vahşi, acımasız, zalim ve korkunç bir konttur. Hikâye, Jonathan Harker adlı genç bir emlak danışmanının Londra’dan Dracula’nın şatosuna gitmesiyle başlar. Harker, kontun şatosunda geçirdiği zaman boyunca pek çok tuhaf olayla karşılaşır. Ancak bu karanlık ortamdan kaçmayı başarır ve hikâye, Dracula’nın Londra’ya gitmesiyle devam eder.

İngiltere’de, Harker’ın nişanlısı Mina ve onun arkadaşı Lucy’nin hayatlarına odaklanılır. Dracula, Harker’ın nişanlısı Mina Murray’e duyduğu bir çeşit obsesyonla onu elde etmek ve vampirleştirmek ister. Dracula’nın vampir olduğunu farkeden Profesör Abraham Van Helsing önderliğindeki bir grup, Dracula’nın kötülüklerine karşı koymak ve sevdiklerini korumak amacıyla mücadele eder.

Vampir İmgesinin Sinemaya Girişi

İcat edildiği dönemden itibaren sinema, insanların ilgisini çekmiş ve günümüze kadar pek çok farklı türde yüz binlerce film üretilmiştir. Bu çeşitliliğin içinde öne çıkan popüler türlerden biri de korku filmleri olmuştur.

Korku filmlerindeki temel hedef, izleyicilerde korku, dehşet, endişe ve gerilim duygularını tetiklemektir. Bu nedenle vampir teması, korku filmi yazarları için son derece etkili bir tercihtir. Vampirlerin kana susamışlığı ve gizemli geçmişleri, izleyicilerde büyük bir merak ve gerilim atmosferi oluşturur. Vampirlerin doğaüstü güçleri ise izleyicilerin hayal güçlerini tetikleyerek onlara karanlık ve fantastik bir dünyanın kapılarını açar.

Vampir temalı filmler, sinemadaki ilk adımlarını 1910’lu yıllarda atmıştır. Buna karşın bu dönemdeki yapımların daha kısıtlı bir bütçeye ve etkiye sahip olması nedeniyle ilk önemli vampir filmi birçok yerde 1922 yapımı Nosferatu – Eine Symphonie des Grauens (Nosferatu, Bir Dehşet Senfonisi) kabul edilir.

FilmYılUzunlukYönetmen
The Vampire191338 dk.Robert G. Vignola
A Fool There Was191567 dk.Frank Powell
Les Vampires1915-1916421 dk.Louis Feuillade
Nächte des Grauens191756 dk.Arthur Robison
Drakula Halála192165 dk.Károly Lajthay
Vampir Konseptinin Sinemadaki İlk İzleri
(Nosferatu Öncesi Evre)

Nosferatu: Bir Dehşet Senfonisi

Nosferatu, Bram Stoker’ın ikonik eseri Dracula’dan esinlenerek ortaya çıkmış bir sinema klasiğidir. Ancak, Bram Stoker’ın romanının telif hakları alınmadığı için isimler değiştirilmiş, mekanlar farklılaştırılmış ve hikâyede bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklere rağmen, Bram Stoker’ın dul eşi Florence Stoker, filmi yasal zeminde engellemeye çalışarak tüm kopyalarının imha edilmesi isteğinde bulunmuştur. Ancak, bu istek hiçbir zaman gerçekleşemiş ve filmin kopyaları günümüze ulaşabilmiştir.

Alman yönetmen Friedrich Wilhelm Murnau önderliğinde çekilen filmin senaryosu Henrik Galeen tarafından yazılmıştır. Filmde Kont Orlok karakterini Max Schreck canlandırmıştır. Filmin yapımcılığını Enrico Dieckmann ve Albin Grau üstlenirken, görüntü yönetmenliğini Fritz Arno Wagner, sanat yönetmenliğini ise Albin Grau yapmıştır. Gustav von Wangenheim, Greta Schröder, Alexander Granach, Georg H. Schnell, Ruth Landshoff, Wolfgang Heinz, Albert Venohr ve John Gottowt diğer oyuncular arasında.

Nosferatu, pek çok sinema eleştirmeni tarafından sinema tarihinin ilk popüler vampir filmi kabul edilir. Yaklaşık 94 dakika uzunluğundaki yapım, Bram Stoker’ın Drakulasındaki vampir kavramını romandan daha farklı olarak bir canavar, bir hayvan, bir iblis, bir hastalık gibi ele almıştır.

Bram Stoker’ın “Dracula” romanındaki Kont Dracula, Transilvanya’da soylu bir aileden gelir. Genel olarak zenginlik, soyluluk ve asaletle ilişkilendirilen, deyim yerindeyse “aristokrat” bir vampirdir. Kendisine özgü bir nezaketle dolu, her hareketi incelikle işlenmiş gibi görünen bu vampir, sadece kan emmekle değil, aynı zamanda çevresindeki her şeyi kendi zarafeti ve asaletiyle etkisi altına almakla meşguldür. Gecenin karanlığında parlayan kıyafetleri ve yavaş adımları âdeta bir gölge gibi geceye hükmeder.

Öte yanda Kont Orlok, insanlıktan, uygarlıktan, kültürden ve toplumdan tamamen izole olmuş, son derece çirkin, korkunç ve vahşi bir varlıktır. Onun varlığı, başka dünyadan bir yabancı gibi hissedilir. Çünkü insanların aşina olduğu her değeri, her normu reddetmiştir. Bu açıdan İskoç yazar Robert Louis Stevenson’ın Mr. Hyde’ına da benzetilebilir.

Kont Orlok, sanki karanlığın en derin köşelerinden fırlamış gibidir. Yüzü ve vücudu insan gözüne tuhaf ve ürkütücü gelir. Dracula’nın aksine çekici bir zarafetten yoksun olan Kont Orlok, her bakışta dehşet veren bir dış görünüme sahiptir. Dracula’dan itibaren baskın olan vampir mitosunun geleneksel normlarının aksine vampirliği daha primitif, yabanî ve tiksinç bir şekilde yansıtır.

Nosferatu’nun vampir kavramını romantizmden uzak bir bakış açısıyla ele almasında dönemin atmosferi de belirleyici bir rol oynamıştır. Film, 1920’li yıllarda, Almanya’da, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, Weimar Cumhuriyeti’nin kurulduğu, ancak siyasi, ekonomik, sosyolojik, kültürel, psikolojik, sanatsal, edebi, bilimsel, teknolojik, estetik, etik gibi birçok alanda krizlerin, çatışmaların, sorunların, değişimlerin, arayışların, yeniliklerin yaşandığı bir dönemde çekilmiştir. Bu bağlamda film, altın çağını yaşayan Alman ekspresyonizminin estetik dilini kullanarak, arka planda bu dönemin insanlarının yaşamlarını, düşüncelerini, duygularını, inançlarını ve korkularını etkileyici bir şekilde yansıtmıştır.

Alman ekspresyonizmi gerçekliği objektif, rasyonel ve mantıksal gibi kriterlere göre değil, subjektif, irrasyonel, duygusal, psikolojik, hatta fantastik, doğaüstü, sembolik ve metaforik bir şekilde yansıtan, yorumlayan, eleştiren bir sanat akımıdır. Alman ekspresyonizminden ilham alan filmlerde en dikkat çeken şey belirgin kontrastlar, çarpık geometriler ve ışık-gölge oyunlarıdır. Bu anlamda, Nosferatu’nun da bu estetik unsurları kullanarak güçlü bir sinematik atmosfer yaratmayı başardığı söylenebilir.

Nosferatu, oyunculuk açısından da oldukça başarılı bir filmdir. Sessiz film estetiğine uygun olarak, görsel hikaye anlatımı güçlü bir şekilde kullanılmış, film karakterlerin mimikleri ve sahne düzenlemeleri aracılığıyla hikayeyi anlatmada başarılı bir denge sağlamıştır. Özellikle Max Schreck’in Kont Orlok’u canlandırdığı performans, aşırı duygusal ifadeler ve mimiklerle dikkat çeker. Max Schreck, vampir rolünü o kadar iyi ve gerçekçi oynamıştır ki, insanlar arasında onun gerçek bir vampir olduğu, makyaj ve kostüm kullanmadığı, gerçekten insanları ısırdığı, öldürdüğü ve kanını emdiği gibi söylentiler çıkmıştır.

Nosferatu, genel olarak sinema tarihine damgasını vuran bir başyapıt olarak değerlendirilebilir. Film, vampir kavramını o kadar etkili bir şekilde işlemiştir ki, yalnızca diğer korku filmleri için değil, aynı zamanda sinemaya ilgi duyan herkes için bir ilham kaynağı olmuştur. Yönetmenin teknik ustalığı, oyuncuların etkileyici performansları ve Alman ekspresyonizminin estetik anlayışı, Nosferatu’yu ölümsüz bir eser haline getirmiştir. Nitekim üzerinden 100 yıldan fazla bir süre geçmesine karşın hâlâ kendinden söz ettirebilmesi, başka ne anlama gelebilir ki?

Nosferatu nerede çekildi?

Büyük ölçüde Almanya’nın başkenti Berlin’de çekilen filmin bazı sahneleri için Slovakya’nın mistik güzellikleriyle bezenmiş Žilina bölgesi tercih edildi.

“Nosferatu” ne anlama geliyor?

“Nosferatu” teriminin Rumencede “vampir” anlamına gelen bir sözcükten ya da eski Yunancada “hastalık taşıyan” anlamına gelen bir sözcükten türediği yönünde görüşler vardır. Ancak henüz bir fikir birliği yoktur.

Nosferatu kamu malı mıdır?

Evet, 1922 yapımı “Nosferatu” filminin telif hakları sona ermiştir. Dolayısıyla artık birçok ülkede kamu malıdır. Bu, filmi herkesin kullanabileceği anlamına gelir ancak yine de ülkelerin telif politikaları zamanla değişebileceğinden kontrol etmekte yarar var.

Nosferatu İsveç’te yasaklanmış mıydı?

Evet, ilginç bir gerçek ama Nosferatu filmi aşırı korku unsurları içermesi nedeniyle İsveç’te 1972 yılına kadar yasaklı kalmıştır.

  • Nosferatu, eine Symphonie des Grauens. IMDb.
  • Nosferatu. Rotten Tomatoes.
  • Nosferatu. AllMovie
  • Wikipedia contributors. (2024, January 24). Nosferatu. In Wikipedia, The Free Encyclopedia. Retrieved 07:36, January 25, 2024