Tarih sahnesine Kalkolitik sonlarında çıkan Sümerler, çivi yazısını bulan ve Samuel Noah Kramer’in deyimiyle “tarihi başlatan uygarlık” olarak biliniyor. Mezopotamya’nın verimli ovalarında kök salan bu antik uygarlık, yalnızca yazılı iletişimi sistemleştirmekle kalmamış, aynı zamanda tarım, ticaret, mitoloji, kültür ve sanat gibi bir çok alanda kendinden sonraki devletleri etkilemiştir. Bilhassa, Mezopotamya coğrafyasına kendine özgü bir estetik ve işlevsellik katan Sümer mimarisi, sonraki yıllarda bölgede egemenlik kuran Akadlara, Elamlılara, Asurlulara ve Babillilere ilham kaynağı olmuştur.
Sümerlerin Temel Yapı Malzemesi Neydi?
İnsanlık tarihinin en eski uygarlıklarından biri olan Sümerler, tapınaklar, saraylar, evler ve surlar inşa ederek bilinen ilk kent-devletleri kurmuşlardı.
Peki, 5000 yıl önce bunu nasıl başarmışlardı? Bu etkileyici yapıları inşa etmek için ne tür malzemeler kullanmışlardı?
Sümerler Mezopotamya’nın güney kesiminde, günümüzde çoğunluğu Irak sınırları içerisinde kalan bir bölgede yaşıyorlardı. Bu bölge su ve verimli topraklar açısından zengindi ancak taş, ahşap ve metal gibi doğal kaynaklardan yoksundu. Yapı işlerinde kullanacakları materyaller konusunda son derece kısıtlı seçeneklere sahip olan Sümerler, çamur, saz ve kil gibi doğal kaynaklarla yetinmek zorundaydı.
Güney Mezopotamya’da en bol bulunan ve çok yönlü malzeme kildi. Sümerler kili hem tuğla ve kiremit hem de çömlek ve heykel yapımında kullanıyorlardı. Su ve samanla karıştırılan kil, güneşte kurutularak ya da fırınlarda pişirilerek kerpiç tuğlalara dönüştürülüyordu. Ucuz, üretimi kolay ve dayanıklı olduğunu için kerpiç tuğlalar Sümer mimarisinin ana yapı taşlarıydı.
Kerpiç Tuğla Nasıl Yapılır?
İlk adım toprak seçimidir. Bu işin için genellikle kil içeriği yüksek toprak tercih edilir. Toprak, taş ve benzeri yabancı maddelerden arındırıldıktan sonra, toprağın üzerine işlenebilir bir kıvama gelmesi için su eklenir. Biraz da saman serpildikten sonra karışım ayakla çiğnenip ezilerek çamur haline getirilir. Çamur, homojen bir hale geldikten sonra tuğla formundaki tahta kalıplara dökülür ve iyice sıkıştırılır. Son olarak tuğlalar, kalıplarından çıkarıldıktan sonra güneşte ya da havadar bir yerde kurumaya bırakılır. Bu süreçte, tuğlaların içindeki su buharlaşmış ve tuğlalar iyice sertleşmiş olur. Bu son aşamada bazen tuğlalar fırınlanarak daha hızlı bir şekilde de sertleştirilebilir.
Sümer mimarisinde sıklıkla kullanılan bir başka yapı malzemesi de kamışlardı. Irmakların ve bataklıkların kıyılarında yetişen kamışlar toplanıp hasır, sepet, ip ve çit olarak işleniyordu. Kamışlar esnek ve güçlü oldukları için genellikle sütun, kemer ve kubbe yapımında kullanılıyordu.
Sümer Mimarisinde Temel Yapı Türleri
Sümerler, taş, ahşap ve metal ham maddeler yönünden fakir olmalarına karşın kerpiç tuğlalar kullanarak çok çeşitli türlerde yapılar inşa etmişlerdir. Ancak bunların büyük çoğunluğu günümüze ulaşamamıştır.
Sümer mimarisinin önde gelen yapıları,
- barınma ihtiyacının öncelikli unsuru olan evler,
- kentleri çevreleyen yüksek surlar,
- dini inanca yönelik önemli ipuçları barındıran tapınaklar,
- kralların yaşamlarını sürdürdüğü görkemli saraylar
şeklinde özetlenebilir.
Evler
Sümer mimarisinde evler genellikle dikdörtgen/kare planlı ve düz çatılı yapılar olarak inşa edilmiştir. Evlerin çoğunda ana yapı malzemesi kerpiç tuğlalardır. Evler genellikle geniş ailelerin ihtiyaçlarına uygun bir şekilde tasarlanmıştır.
Sümer evlerinde odalar genellikle evin girişinde yer alan avluyu çevreleyecek şekilde planlanırdı. Avlular ise hem odaların ışık almasını sağlardı hem de aile bireylerinin bir araya geldiği ve belki de açık havada hep birlikte akşam yemeklerinin tadının çıkarıldığı mekânlar olarak işlev görürdü.
Evlerin düzeni, Sümer toplumunun aile yaşamına ve günlük rutinlerine uygun bir şekilde dizayn edilmiştir. Söz konusu barınma alanları olduğunda pratik ve işlevsel planlama, Sümer mimarisinin temelini oluşturmuştur.
Kent Surları
Sümer mimarisinde surlar, antik Mezopotamya’da bulunan Sümer kentlerini çeşitli tehditlere karşı korumak amacıyla inşa edilmiş yapılardır. Yükseklik ve kalınlık açısından etkileyici bir görüntüye sahip olan kent surları, bu özellikleri ile kent sakinlerini içeride güvende tutmayı amaçlıyordu. Ek olarak kentin sınırlarını belirleme ve girişleri kontrol etme fonksiyonları da vardı. Bu sayede, dışarıdan gelen potansiyel tehditlere karşı etkin bir koruma sağlanmış oluyordu.
Surlar genellikle gözetleme kuleleri ve kapılarla güçlendirilmişti. Gözetleme kuleleri, kent çevresindeki alanı izlemek ve olası tehditleri erkenden tespit etmek amacıyla kullanılıyordu. Kapılar ise stratejik konumlara yerleştirilerek giriş ve çıkışları kontrol etmeye yarıyordu.
Tapınaklar
Sümer mimarisinde en kutsal yapılar, genellikle kent merkezlerinde ya da ziggurat denen piramidal strüktürlerin tepesinde yer alan tapınaklardı. Sümer mitolojisindeki tanrılara ve tanrıçalara adanan bu tapınaklar, aynı zamanda din adamlarının ve bazı zanaatkârların görev ve faaliyetlerini yerine getirdikleri eğitim ve kültür merkezleriydi.
MÖ 4. binyıldan kalan en eski tapınaklar, iki küçük odayla çevrili uzun bir merkezi kutsal alandan oluşan üç parçalı bir plana sahip, basit dikdörtgen yapılardı. Kutsal alanda genellikle bir sunak ve adak masası yer alırdı. Odalarda adak heykelleri ve diğer objeler için çeşitli kaideler bulunuyordu.
Bu tür tapınakların en bilinen örneği Uruk’taki Beyaz Tapınak’tır. Sümer gök tanrısı Anu’ya adanan ve MÖ 4. binyılın sonlarında yapıldığı düşünülen Beyaz Tapınak, adını duvarlarını kaplayan beyaz sıvadan almıştır.1
Erken Hanedanlık döneminde (MÖ 2900 – MÖ 2350) tapınaklar daha karmaşık ve ayrıntılı yapılara dönüşmüştür. Bazı tapınaklar, Sümer mimarisindeki klasik üçlü plana sadık kalmış, ancak ana yapıya daha fazla oda, avlu ve ek bina eklenerek kompleks zenginleştirilmiştir. Bazı tapınaklar ise klasik modelden uzaklaşarak T, L ve E şeklinde bir plan benimsemiştir. Ayrıca bu dönemde tapınakların boyutu ve yüksekliği de artmıştır.
Saraylar
Tanrıların tapınakları olduğu gibi, kralların da kendi ikametgâhları olmalıydı. Saraylar, Sümer krallarının hem özel yaşamlarını sürdürdükleri hem de devlet yönetimini gerçekleştirdikleri yerlerdi. Genellikle tapınakların çevresinde ya da kent merkezlerinde konumlanarak tanrılarla ve halkla olan ilişkileri yansıtırlardı.
Erken Hanedanlık döneminden kalma en eski saraylar, plan ve biçim açısından tapınaklara benzeyen mütevazı ve basit yapılardı. Merkezi bir salon ve taht odası etrafında düzenlenmiş bir dizi dikdörtgen oda ve avludan oluşuyorlardı. Odalar; yaşam alanları, depolar, atölyeler ve mutfaklar gibi çeşitli birimlere ayrılmıştı.
Yeni Sümer İmparatorluğu olarak da bilinen Üçüncü Ur Hanedanlığı döneminde Sümer sarayları, daha karmaşık ve ayrıntılı yapılara dönüşmüştür. Yaklaşık olarak MÖ 2112 ile MÖ 2004 yılları arasına denk gelen bu dönem, Ur kentinin siyasi ve ekonomik olarak yeniden canlandığı bir dönemdi. Dolayısıyla saraylar artık mütevazı yapılar olmaktan uzaklaşmış, Sümer mimarisinin evrimini yansıtacak şekilde heybetli, şaşaalı ve prestijli yapılara dönüşmüştü. Hatta bazı saray komplekslerinde geleneksel dikdörtgen form terk edilmiş, dairesel, oval ya da çokgen planlar benimsenmişti.
M.Ö. 21. yüzyılda Sümer sanatı ve edebiyatı Ur’da zirveye ulaşmıştı.2
Sümerlerin Mimari Mirası ve Günümüzdeki Durumu
Sümer mimarisinin en önemli kalıntılarından biri, bugünkü Irak’ın güneyindeki Dicle Nehri’nin kıyısında yer alan Ur antik kentidir. Ayrıca Eridu, Uruk ve Nippur gibi diğer antik Sümer kentlerinde de arkeolojik kazılarda önemli kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Bölgedeki müzelerde Sümer uygarlığına ait çok sayıda arkeolojik kalıntı yer almaktadır. Özellikle başkent Bağdat’ta bulunan Irak Ulusal Müzesinde, Sümer dönemine ve diğer Mezopotamya uygarlıklarına ait birçok eser sergilenmektedir.
- Dr. Senta German, “White Temple and ziggurat, Uruk,” in Smarthistory, August 8, 2015, accessed February 14, 2024[↩]
- Frayne, D. (2008). Presargonic Period: Early Periods, Volume 1. University of Toronto Press. ISBN: 9781442690479[↩]