Keçi Sembolizmi: Keçiler Nasıl Şeytanla İlişkilendirildi?

Keçi sembolizminin kökleri, binlerce yıl öncesine, prehistorik çağlara dek uzanmaktadır. İnsanlar tarafından evcilleştirilen ilk hayvanlardan biri olan keçiler, sarp yamaçlarda dahi kolaylıkla yürüyebilme özellikleriyle bilinirler. Neolitik topluluklar, bu hayvanların hem etinden ve sütünden hem de yününden ve derisinden yararlanmışlardır. Bu durum, ilkel topluluklarda keçilerin sembolik olarak bereket ve dayanıklılıkla ilişkilendirilmelerine yol açmıştır. Ancak abes bir biçimde, Orta Çağ’ın başlarında keçilere şeytani özellikler yüklenmiştir. Peki bu dönüşümün altında yatan nedenler neydi?

Antik Çağ Başlarında Keçi Sembolizmi

Keçiler, tek seferde birden fazla yavru doğurabilen ve kısa sürede çiftleşme olgunluğuna erişebilen hayvanlardır. Bu nedenle Neolitik Devrim’i gerçekleştiren kültürlerde keçiler genellikle bereketin ve doğurganlığın sembolü olarak görülüyordu. Hatta pek çok toplulukta, mahsullerin korunması ve refahın sürdürülmesi amacıyla tanrılara ya da doğa ruhlarına kurban edilen hayvanların başında keçiler geliyordu.

Keçi, Sümer mitolojisinde yaratılış ve zeka tanrısı Enki‘nin sembollerinden biriydi. Daha sonraki Antik Mezopotamya toplumlarında Ea olarak da bilinen bu tanrının diğer sembolü ise balıktı. Her iki hayvan da Enki’nin/Ea’nın doğurganlık ve bereketle olan ilişkisini yansıtıyordu. Balık aynı zamanda yaşamın kaynağı olarak kabul edilen su elementine dikkat çekiyordu.

Keçi sembolizminin en eski izlerinden bazılarına Antik Mısır’da rastlanır. Antik Mısır’da keçiler doğurganlığın ve yenilenmenin sembolü olarak görülüyordu. Bilinen en eski Mısır tanrılarından olan Banebdjedet ve Yukarı Mısır’daki eşdeğeri Khnum, genellikle koçlarla bazen de keçilerle ilişkilendiriliyordu.

Keçiler Nasıl Şeytanla İlişkilendirildi?

Antik dönem boyunca doğurganlığın, bereketin ve üretkenliğin simgesi olan keçiler, Antik Yunan ve Antik Roma’da hem doğurganlık hem de cinsellik ve zaferle ilişkilendirilmiştir. Ancak ilerleyen yıllarda keçiler, bazı toplumlarda şeytani ve negatif bir imaja bürünmüştür. Bu olumsuz “keçi sembolizmi”, mitolojik anlatılarda ve sanat eserlerinde keçilerin negatif bir rol oynamasıyla daha da derinleşmiştir. Peki bu dönüşüm nasıl gerçekleşti?

Keçi-şeytan bağlantısının olası bir kökeni, keçi bacaklarına, boynuzlarına ve sakalına sahip olan antik Yunan tanrısı Pan‘dır. Pan doğanın, vahşiliğin ve cinselliğin tanrısıydı. Şehvetli arzularıyla sık sık perileri ve diğer yaratıkları kovalıyordu. Aynı zamanda duyanları çılgına çeviren ve korku uyandıran müziğiyle de biliniyordu. Gezginlerde ve askerlerde ani dehşete neden olduğu söylendiğinden “panik” kelimesi, “Pan”dan türemiştir.

Pan, Antik Yunan mitolojisinde kötü bir yaratık olarak değil, aksine haylaz bir entite olarak betimlenirdi. Ancak Pan’ın cinsellikle ve vahşilikle olan bağlantısı, zaman içinde Hristiyanlık ve diğer monoteistik inançlarla çatışmaya girmiş ve Pan’ın imajı, pagan tanrılarının şeytanlaştırılması sürecinden payına düşeni almıştır.

Hristiyanlığın yayılmasıyla birlikte Avrupa’daki pagan tanrılar şeytanlaştırılarak Hristiyanlığın hızlıca benimsenmesi amaçlanmıştı. Genellikle keçi ayaklarıyla ve keçi boynuzlarıyla betimlenen Pan, vahşiliğiyle ve cinsel iştahıyla Tanrı’nın düşmanı ve insanların ayartıcısı olarak görülen şeytana uygun bir modeldi. Keçi aynı zamanda İsa’nın ve takipçilerinin sembolü olan kuzunun zıddını da temsil ediyordu. Bu nedenle keçi, kıyamet gününde doğru kişilerden ayrılacak olan günahkarlar ve isyancılarla ilişkilendiriliyordu.

Günah Keçisi

Keçi-şeytan ilişkisinin bir başka olası kaynağı da Levililer Kitabı’nda bahsi geçen “günah keçisi” kavramıdır.

Günah keçisi ritüeli, İsrailoğullarının kutsal günlerinden biri olan Yom Kippur (Kefaret Günü) sırasında gerçekleştirilirdi. Yahudi takvimindeki en kutsal günlerden biri olan Yom Kippur, topluluğun günahlarından arınma ve Tanrı’yla barışma amacını taşır.

Yom Kippur Günü’nde, günah keçisi ritüeli için ilk olarak iki keçi seçilir. Ardından hangisinin Tanrı’ya kurban edileceğine ve hangisinin halkın günahlarını taşıyarak çöle gönderileceğine karar vermek için kura çekilir. Keçiler belirlendikten sonra birisi Tanrı’ya kurban edilir, diğeri ise sembolik olarak topluluğun günahlarını yüklenerek çölde serbest bırakılır. Bu sayede topluluk, günahlardan arındırılır.

Azazel
Azazel, ilk olarak Tevrat’taki Levililer Kitabı’nda gözüken bir terimdir. Burada ya bir doğaüstü varlık ya da Yom Kippur’da (Kefaret Günü) bir günah keçisinin gönderildiği ıssız bir yer anlamında kullanılmıştır. Terimin anlamı ve kökeni net değildir. İlerleyen yıllarda bazı Yahudi ve Hristiyan bilginleri, Azazel’i, insanlara yasak bilgileri öğreten ve onları yozlaştıran düşmüş bir meleğin ya da bir demonun adı olarak tanımlamışlardır. Bu görüş büyük ölçüde kanonik olmayan Hanok Kitabı’na dayanmaktadır.

Orta Çağ’da Keçi Sembolizmi

Orta Çağ boyunca keçiler, pagan inançların ve şeytani güçlerin temsilcisi olmaya devam etmiştir. Hristiyanlık yayıldıkça, keçilerin paganizmle ilişkilendirilen özellikleri kilise tarafından aşağılanmıştır. Keçiler, hem isyankârlığın hem de cinsel sapkınlığın sembolü olarak kabul edilmiştir. Ayrıca, keçilerin boynuzları, şeytanın boynuzlarına benzetilmiş, bu da onları karanlık güçlerin hizmetkârları haline getirmiştir.

Keçi sadece şeytanın sembolü değildi, aynı zamanda Orta Çağ kırsal yaşamında herkes tarafından bilinen bir hayvandı. Keçiler zorlu koşullarda hayatta kalabiliyor, çeşitli bitkileri yiyebiliyor, dik yamaçlara tırmanabiliyordu. Aynı zamanda zeki, meraklı ve bağımsızdılar, bu da onları kontrol etmeyi ve eğitmeyi zorlaştırıyordu. Bu bağlamda keçiler genellikle toplumun kenarlarında yaşayan köylülerin, çobanların ve münzevilerin arkadaşları olarak görülüyordu.

Keçiler ve Cadılık

Orta Çağ’da cadılar, doğaüstü güçlere sahip olduklarına, kötü amaçlarla büyü yaptıklarına ve şeytanla işbirliği yaptıklarına inanılan kişilerdi. Dolayısıyla şeytanla ilişkilendirilen keçiler, aynı zamanda cadıların da en yakın dostları olarak kabul ediliyordu.

Orta Çağ düşünce sisteminde keçi, cadıların ritüellerinde kurban olarak, binek olarak ya da şeytanın ta kendisi olarak karşımıza çıkar. Keçi, cadıların ve şeytanın cinsel partneri olarak da görülür.

15. ve 18. yüzyıllar arasında etkili olan cadı avları döneminde, cadıların keçilerle olan ilişkisi, onları suçlamak ve yakmak için bir gerekçe olarak da kullanılmıştır. Cadı olduğundan şüphelenilen kişiler, keçi besleyip beslemedikleri, keçiyle konuşup konuşmadıkları, keçiyle cinsel ilişkiye girip girmedikleri gibi sorularla sorgulanmıştır. Çünkü kilise, cadıların, aslında kılık değiştirmiş iblisler olan keçilerle cinsel ilişkiye girdiklerini ve büyü ve iksir yapmak için keçi kanını, sütünü, tüyünü ya da boynuzlarını kullandıklarını iddia ediyordu.

 

Günümüzde, cadılık kavramının geçmişteki karanlık imajından uzaklaştığı aşikâr. Cadılar ve keçiler arasındaki ilişki devam etmektedir, ancak daha pozitif bir bakış açısıyla… Modern cadılar çoğunlukla keçiyi doğanın, bereketin ve özgürlüğün bir simgesi olarak görüyorlar.

Modern cadılar arasında, keçilerin enerjiyle bağlantılı olduğuna inanan bir grup da bulunuyor. Keçiler, pozitif enerjiyi çeken ve cadılara bir tür spiritüel bir denge sağlayan varlıklar olarak görülüyor. Bu da cadılar ve keçiler arasındaki ilişkiye spiritüel bir derinlik kazandırıyor.